25 Eylül 2015 Cuma

layf of öküz

İyi bayramlar! Şaka şaka o kadar samimiyetsiz değiliz. Bayramınız mübarek olsun amcacım ver elini öpeyim. Yok yok sağol istemem harçlık kavurma ver yeter. Bu bayramda böyle geçiyor. Tarih atayım. Bugün bayramın 2. Gününün akşamı. Evdeyim. Adına kurban bayramı denilen 4 günün ikinci günündeyim. Ya da değilim. Nerde o eski bayramlar? Nereye koyduysan ordadır. Ben biyere koymadım masanın üstündeydi. Bayramlar çok da heyecanlı değil sanki. Eskiden bi kaç gün öncden bayram geliyor wuhuu derledi. Ben arife günü öğrendiğimde şok olmuştum! Yarın kurban bayramıydı! Anlamalıydım beni hayvan pazarına götürmelerinden! Boynuma bir de ip bağlamışlardı! Evet evet galiba beni bi öküzle karıştırmışlardı! Öküz olduğum doğruydu ama bu sadece bi sıfattı yani öyle bildiğin öküz değildim. Kafam karışmıştı. Galiba bişeyi kırk defa söyleyince oluyordu. Neden olmasındı? Kim bilir bana kaç defa öküz dediler. Al işte beni öküzle karıştırdılar kurban pazarında biyere bağladılar. Mutlu muydun? Mööö. İyice de alışmaya başlamıştım. Sonuçta yediğim önümde yemediğim arkadamda. Keyfimde yerindeydi. O vakte kadar. İki adam geldi (birisi çadırın sahibiydi) ve bana fiyat biçtiler. Neremi beğenmişlerdi anlamadım ki! Zayıf bi öküzdüm. Anlaşamadılar. Kurtulmuştum. Galiba. kurban edilmek istemiyordum. Daha otlayacağım otlaklar vardı. Ama kimin umrundaydı? Çadırın sahibide beni satmak için uğraşıyordu. O satmak için uğraşırken yanımdaki öküzlere baktım. Onlar da benim gibiydi. Öküz adamdık. Tanıştık. Kaçmayı düşündük ama kaç kaç nereye kadar. Hepimiz haberleri izlemiştik kaçan öküzlerin sonunu. Hepsi de mutlu sondu. Onların açısından. Bu olmaz dedik. Hutbede dinlemiştim kusuru olan hayvanlar kurban olmazmış. Dişimizi kıralım dedim. Olmaz dediler. Galiba korktular. Yine bazı adamlar geldi. Bu sefer anlaştılar. Yarın sabah kesilecektim. Bütün hayatım film şeridi gibi önümden geçti. Baya sıkıcıydı. Bütün gece uyanıktım. Sabah oldu. beni kesimhaneye götürdüler. Besmele getirdiler. O an uyandım. Galiba rüyadaydım. Uff ne biçim hikaye yazdım. Lost gibi hikaye oldu. filmini çekmek lazım. Layf of öküz. Şaka maka acaba kurbanlık hayvanlar böyle korkuyolar mıdır? Korkmazlar galiba. bazı hayvanlar (ben gördüm) hiç sorun çıkarmıyor. Kendi kendine kıbleye göre yatıyor. Hiç itiş kakış yok. Bazıları da atlaya zıplaya. Acemi kasap da varsa işin içinde çok kötü şeyler oluyor. Hayvana yazık. Kurban olmaya gelmiş onda da acemi kasaplar hayvana eziyet ediyor. Neyse kavurma yediniz mi? müthiş bi şey. Muazzam bi tadı var. Allah vejetaryenlere akıl fikir versin. Ot yesinler onlar anca. Etin tadını ve sağladığı yararları hiçbir ot veremez. Öyle yani. Kavurma ye. Ayrıca yarın da bayram! Bugün bayram erken kalkın çocuklar. Bayramınızın üçüncü mübarek olsun. Şimdiden söyliyeyim. Hadi görüşürük.

18 Eylül 2015 Cuma

gökyüzü

Hiçbir şey yapasım yok. Sadece oturup saatlerce gökyüzünü izlemek istiyorum. Mavi gökyüzünü. Bulutlara bakmak istiyorum. Pambık gibi bulutlar. Acaba bulutlar bütün dertlerinden kurtulup tüy gibi hafifledikleri için mi gökyüzündeler? Yoksa bilimin uydurduğu şeyler yüzünden mi? bilmem. Ben ne bilirim ki? Ben de mi bulutlar gibi olmak istiyorum acaba? Onlar gibi dertlerimden kurtulsam, gökyüzünde süzülsem. Ne güzel olur. İçim dolduğunda bağırıp çağırırım, insanlar buna gök gürültüsü derler ama bilemezler benim çığlıklarım olduğunu. Nerden bilsinler ki? Siz biliyo musunuz? Bilmiyoruz. Nerden bilelim ki? Gökyüzünde kuşlar vardır bilir misiniz? Ebabil kuşları vardır. Minnacık taşlarla bi orduyu yok etmişlerdir.  Göç eden kuşlar da vardır. Havalar soğuduğundan sıcak diyarlara giderler. Neden gittiklerini bilmezler sadece içlerinden bi ses onlara öyle yapmasını söyler. Bi de taklacı kuşlar vardır ama oraya girmeyelim. Kuşlaaar sizin gibi hür olmak vardıııı. Göç eden kuşlar gibi olmak isterdim. Hiçbir şeye bağlı kalmadan ordan oraya uçmak. Onlar gibi yolumda ilerlemek isterdim. sonuçta onları yolundan alı koyan tek şey ölüm. Ölürlerse de yollarında ölüyolar.  Yanlarında onlarla aynı yolda yürüyen/uçan kuşlar da var. Bilimin dediğine göre kuşların içinde pusula gibi bişey varmış. Yönlerini kaybetmiyolarmış. Keşke insanlarda da olsa. Doğru yoldan ayrılmazlardı. Işık kırılmadığı yada yansımadığı zaman doğru bildiği yolda gider, ayrılmaz. Peki ışığın bi kalbi mi var da kırılıyor? Bilmem. Belki vardır. Bilemeyiz. Güneş aslında bi yıldızmış. Diğerlerinden daha büyük bir yıldız. O kadar büyük ki onun çevresinde dönüyoruz. Onunda daha büyüğü var. O da ondan büyük olanın etrafında dönüyo. Peki başı dönmüyor mu? Bilmem. Dönse bile dahi işini kusursuz hallediyor. Yaratan ne güzel yaratmış. Her yeni gün onunla başlıyor. Onsuz bir gün düşünemiyoruz. Değil mi? yoksa düşünebiliyor muyuz? Ne mutlu bize düşünebiliyoruz! O koskoca pasparlak güneş bile akşam olunca batıyor. Peki sonra ne oluyor? Karanlığa mı gömülüyoruz? Hayır. Ay doğuyor. Dolunay, yarım ay, hilal (bunda niye ay yok?). evreleri var. Her gün farklı bi yüzüyle karşılıyor bizi. Gecemize güneş oluyor ama gündüz ki gibi bakınca gözümüzü acıtmıyor. Sanki daha şefkatli gibi. Şefkatli olmasının sebebi zamanında çok yara almış olması. Anlamadınız değil mi? anlamazsınız tabi. Ayın üstünde çok kraker (biraz açımda) pardon krater var. Krater nasıl olur? Gök taşları zamanında çok çarpmış aya. Zarar vermişler kırmışlar onu. Arkalarında çok yara bırakmışlar. Bu yüzden ay bize şefkatli davranıyor. Yine mi anlamadınız? İlla bilimsel mi konuşalım? Ayın yüzü pürüzlü olduğu için güneşten gelen ışınların hepsi yansımıyor. Pürüzlü olmasaydı gelen ışınlar direkt olarak yansıyacak ve güneşten bir farkı olmayacaktı. Oldu mu? Bütün sihri gitti olayın. Bilmemek daha heyecan verici. Cahillik daha keyifli. İnanın bana. Öğrendikçe mutsuzlaşıyosun. Veya inanmayın. Siz bilirsiniz. Bilirsiniz değil mi? mutluluk zor. Mutlu olmak zor.  Hele hele bu dünyada. Ben öbür dünyaya gitmek istiyorum arkadaş! Ama önce mutsuz olmak gerek galiba. dertlenmek gerek. Nolacak bu dünyanın hali demek gerek. Gayret göstermek gerek. Yoksa öbür dünyamız bu dünyadan daha kötü olabilir. Olmaz inşallah. Mutlu olmak için mutsuzluğu göze alanlardanız. Mutlu olmak istiyoruz. En azından ben öyle istiyorum.  Gökyüzüne bakarak az da olsa mutlu olabiliyorum. Hiç bir şey yapmadan saatlerce bulutları seyrederek mutlu olabiliyorum. Gökyüzü de mutlu mudur acaba? İçinde kelebekler uçmuyor ama kuşlar uçuşuyor. Gökyüzü olmak istiyorum. Masmavi. 

14 Eylül 2015 Pazartesi

süper kahraman

Bu sabah kalktığımda süper güçlerim yoktu. Daha önceden de yoktu. Keşke olsaydı. Her zamanki gibi sıradan düz Talha’ydım. Moralim bozuldu. Bu sefer ümitliydim süper kahraman olacağımdan. Bütün filmlerde kahramanlar ya sabah kalktığında süper gücü oluyodu ya da kaza geçiriyodu (acaba denesem mi?). Benim olmadı. Nerde yanlış yaptığımı bi türlü bulamadım. Hayal kırıklığına uğramıştım. Boşuna mı uyuyodum ben? Hı? Süper gücüm olaydı nolurdu? Uçsaydım felam. Düşünce gücümle birşeyleri kontrol edebilsem mesela çok güzel olurdu, baya güzel olurdu. Yerimden kalkmadan mutfaktan su getirebilirdim. Şimdi getiremiyorum susuzluktan kum olucam. Allah’ını seven üstüme su atsın. Süperimsi güçlerim olmayışı süper bi insan olmadığım anlamına gelmez değil mi? neden soruyosam  artık. Benim süper olduğumu bilmeyen yok. Bensiz bu dünya çekilmez (kendini beğenmiş emoji). Düşünsenize ben yokum (korkan emoji). Resmen katliam.

Şimdi size filmlerden gördüğüm kadarıyla bir kahraman tarif edicem. Şampuan reklamında oynayan adamların saçı + biscolata reklamlarındaki adamın vücudu + yeşil ya da mavi göz + Amerikan olacak ya da uzaydan gelecek + tayt = kahraman. Bence kahraman bu değil ya. Baksana (bakma) tayt giyiyor. Şahsen ben tayt giyen birinin beni kurtarmasını istemem, kurtarmasın beni. Vurun beni kötü adamlar taytlı kahraman geliyor beni kurtarmasına izin vermeyin. Kahraman nasıl olur? Öncelikle tayt giymeyecek. Kumaş pantolon giyecek (kışın içlik giyebilir), şalvar da olur. Üstüne de keten gömlek. Sonra kahramanımız lolipop alacak ve bi çocuğa verecek. Al sana kahraman bozdur bozdur harca. Daha ne istiyosun?

Saçmaladığımın farkındayım. Tam ciddi olucam bi gülme geliyor. Beni de böyle kabul ediceniz başka çareniz yok. Hade ben kaçar. (bütün bunları düşünce gücümle yazdım süper güç sayılır mı?)

10 Eylül 2015 Perşembe

King Kong

Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi? Hangimiz sevdik çılgınlar gibi? Hangimiz sevdik king kong gibi? Hikayesi çok acıklıdır yazık hayvana. Filmini izledim. Beyaz adam bi adaya gidiyo. Gidiyo işte sen bizi mecliste temsil et. O da diyo yok etmem. Olay böyle değil tabi. Bizim bu batılı beyaz adam galiba film çekmek için bi adaya gidiyo. Her zaman olduğu gibi orda yerliler oluyo falam. Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı falan derken bunlar batılı beyaz adamla gelen artis kızı kurban etmek için alıyolar adanın king konga ait bölümüne gidip bunu bağlayıp bırakıyolar. King kong geliyor bunu alıp inine (inlerine ineceğizdeki in bu değil) götürüyo ama yemiyo. Aslında yiyecek ama doktor hemen ana yemeğe geçme demiş önce çorba falan içiyo. O ara bu kızı seviyo. Kızı son model spor arabasına bindirip mahallede bi tur atıyo (İsmail yk hatırlayanlar faw). Sonra bunu bi mağraya götürüyo gösteriyo bak burda benim emmi oğulları var hepsi öldü ben tek kaldım okeye 4. bulamıyorum diyo. Kız üzülüyor tabi. Tabi bu arada batılı beyaz adam kızı kurtarmaya geliyor kızı kurtarmışken king kongu da alıp new york a götürüyolar. Koskoca orman kralını maymun ediyolar. Yazık hayvana. Batılı beyaz adamın zulmüne uğruyor. Sonra bu bizim fakir ama gururlu king kong sevdiyi kızı bi gece kaçırıyor kız bohçasını alıp bunla gidiyo. Kızın babası csı fbı falan ne varsa topluyo bunların peşinden yolluyo. King kong nerden aklına geldiyse kapitalizmi de yıkayım deyip gökdelenin tepesine çıkıyo. Bağrıyo “seviyorum ulen!!!” kız yanında tabi. Kız duygusal falan ağlıyo. Sonrasını siz de biliyonuz king kong wefad. Kız şrfsz çıkıyo hemen bunu kurtarmaya gelen batılı beyaz adamın yanına gidiyo. Sonuç olarak batılı beyaz adamın azk. King kong adam gibi adamdır. Duygusal bi filmdi sonunda baya ağladım. King kong gibi sevmeyeceksiniz sevmeyin. Sevcekseniz king kong gibi sevin. Giderken kapitalizmi de yıkın. Alet olmayın. Diyeceklerim bu kadar. Saçmaladım. Saç mallanmaz taranır. Bu şaka yüzünden insan katil olur. Şakayı ben yaptığım için gülüyorum ama başkası yapsa şu an boynumun üstünde bulunan kafayı atardım. Kafa nereye biz oraya olduğu için (çok uyumlu bi çiftiz onsuz yaşayamam) ben de onla beraber giderim.
Son olarak batılı beyaz adamlardan ve onların yanında getirdikleri artis kızları sevmeyin sonra maymun ederler. Film bunu anlatıyo en azından.
Yazacak birşey bulamadığımdan bunu yazdım bunla idare edin

5 Eylül 2015 Cumartesi

cumartesi

Günlerden cumartesi. Cuma-ertesi. Cumadan sonraki gün.  Ne anlatmak istedim? Hiç bir şey. Anlatmaya gerek yok laf kalabalığı hep bunlar. Kahvemi aldım yanına da kokosıtar (Hindistan cevizli çikilat) aldım. Niye söylüyorum bilmiyorum. Farenin pili bitmiş tak çıkar yapıyorum. Çok sinir bozucu bişey.  Neyseki bizim yani insanların pili yok. Pili yok derken bize pil takmıyolar. İçimizde var. Heveslerimiz var. Heveslerimiz tükenince biz de tükeniyoruz ve farede olduğu gibi tak çıkar da yapamıyoruz veya başka bir heves de takamıyoruz. Bataryası çıkmayan telefon gibiyiz yani. Bozulunca servise yolla. İnsan oğlunun servisi var mı acaba? Beynimin bi kaç tahtası eksik onları taksınlar. Doğru düzgün düşünemiyorum. Galiba bu sorunu yaşayan bir tek ben değilim. Benden daha beterleri var. İnsan olduğunu unutmuş (ya da unutmamış) insanlıktan çıkmış. Hayvan gibi şii yapıyolar. Onları eşşek sudan gelinceye kadar dövmek lazım. (eşşek hiçbir zaman sudan gelmemiştir.) ne demişler? Laftan anlamayan aduketten anlar. Büyük ihtimal buna benzer bişey demişlerdir. Eskiden insanlar az konuşurmuş ama konuşunca da harbi konuşurlarmış. Şu atasözlerine bakar mısın? Hala geçerli. Demekki hakikat imiş. Şimdi napıyoruz? Çok konuşuyoruz ama bütün laflarımızı bir araya getirsen bi  atasözü çıkmaz. Çok ve boş konuşuyoz. (bunu sen mi söylüyosun? Evet). Bunu kanıtlayabilirim. Tivitır profilinize girin, kaç tivit attığınıza bakın, en azından 10-15 tivitinize bakın. Şimdi benimkine girin, bakın, yürütün onları. (^^). Tivit yürürmü demeyin. ya yürürse? Şimdi dersiniz “ne yapalım yani ciddili mi konuşalım hep?” ben de derim “yooooo”. Ama siz ciddli şeylerde konuşmaya ÇALIŞIYOSUNUZ. Ama olmuyor. yanlış düşüncenizi başkalarınıza aktarıyosunuz. En basitinden ciddi bir parti meselesini gelip taymlaynda tartışıyosunuz. Arkadaş bu site bunu konuşulacak yer değil. Parti meclisinden konuş. Değil mi? evet haklıyım. Şimdi de diceksiniz “ciddili konuşmicaz mizah da yapmıcaz ne yapcaz?” ben dicem “yooooo”. Mizahın da bir sınırı vardır yani bence öyle. Her mizah yapılmaz. Bazen vıcığı çıkabiliyor. Benim otomatik frenim var mesela. Vıcığını çıktığını hissedince tokat yiyorum hem de sadece 9.99$ aynı gün ücretisiz kargo iletişim yok çünkü biz sizi buluruz. (a)sosyal medyada dikkatli olmak lazım. Yapmadığın bir şey yapmış gibi gözükebiliyor anında damgalanıyosun. Candymden biliyorum. (şaka şaka bilmiyorum daha olmadı öyle bişey olmaz inşallah.) yanlış bilinmek çok kötü bir şey Allah korusun.
Yine saçma sapan bişey yazdım (yüzü yere düşmüş emoji). Gelişir belki ya boşuna okumuyoruz. Neyse ben gidiyorum.

1 Eylül 2015 Salı

{°.°}

Eyyy türk gençliği! Birinci vazifen beni feno yapmak! Şaka şaka ne fenosu. 884 takipçi neyime yetmiyor? Yetmiyor arkadaş. 10 tanesi fav atıyo (gözleri ne kadar gülsede içi kan ağlayan emoji). 1000 olaydım iyiydi. O da olur inşallah. Derdimize bakar mısınız? Kaç takipçimiz var. Fındık kabuğunu (ben fındık dedim siz kabak çekirdeği de diyebilirsiniz kaju da olur bütün kuruyemişlerde olur) doldurmayacak şeyleri kendimize dert ediniyoruz. Ne kadar çok acı var. Neyse ki acı seven bi insanım. En azından yemekte seviyorum. Ağzım yandıkça daha çok yiyesim geliyor. Galiba kendime acı çektirmeyi seviyorum. Oladabilir. Sonuçta küçükken düşüp bacağımı kanattığımda orası yara olurdu, üstünde kabuk oluşurdu. O kabukları canım yana yana kopartırdım. Mazoşist deniyodu galiba. öyle bişey. Kelimelerin ne önemi var karşımdaki beni anlayabildikten sonra? Değil mi? değil ama olabilirde. Sonuçta kendimizi kelimelerle anlatıyoruz. Twit atarken kendimizi yüz kırk karaketere sığdırıyoruz, bazen sığdıramıyoruz, kendimizi anlatmaya yetmiyor kelimeler. Bu yüz kırk karakter olayı dm de kalktı. Galiba @jack (bilmeyenler için yerin dibi not: twitter’ın ceo su)millet daha rahat yürüsün diye yaptı. Gençler yürümeyin. O kadar yürümek istiyosanız açın subway surf’u veya başka bi sonsuz koşu oyununu onda yürüyün. ben sabah sporumu bile subway surf te yapıyorum. Arkamdan koşan o polis olmasa koşacağımda yok gerçi. Galiba durunca beni yakalıyacaklar korkusuna koşuyorum, ilerliyorum. Yerimden memnundum oysa ki.  Geri kalmaktan korkar olduk. Aslında kime göre geri kalıyoruz o da ayrı. Ben kimseye göre geri kalmıyorum ama onlar bana geri kaldın da diyebilir. Benim geri kalmışlığım onların ileriliğinden/çağdaşlaşmışlığından belki daha hayırlıdır? Belki ben uçurumun kenarından manzarayı seyrederken onlar daha ileriye gitmek için uçurumdan atlamıştı? Hömm. Çok konuştum. Gerçi burda yüz kırk karakter sınırı yok. Ama zaman sınırı var. Sizin zamanınızı almak istemem. Ayrıca gevezeliğin lüzumu da yok? (çok gevezeyimdir).
Bu arada “Bu Böyledir”i bitirdim. Kitabın sonuna kadar hiç bişey anlamıyosunuz, kitabın sonunda da bişey anlamıyosunuz. Sonra internetten bakınca haaaaaaaa diyosunuz. Ne anladığımı anlatmıcam siz okuyun.
Yine konusu belli olmayan bi yazı yazdım biraz da saçma oldu. bunlara başlık da bulamıyorum.