Hiçbir şey yapasım yok. Sadece oturup saatlerce gökyüzünü
izlemek istiyorum. Mavi gökyüzünü. Bulutlara bakmak istiyorum. Pambık gibi
bulutlar. Acaba bulutlar bütün dertlerinden kurtulup tüy gibi hafifledikleri
için mi gökyüzündeler? Yoksa bilimin uydurduğu şeyler yüzünden mi? bilmem. Ben ne
bilirim ki? Ben de mi bulutlar gibi olmak istiyorum acaba? Onlar gibi
dertlerimden kurtulsam, gökyüzünde süzülsem. Ne güzel olur. İçim dolduğunda
bağırıp çağırırım, insanlar buna gök gürültüsü derler ama bilemezler benim
çığlıklarım olduğunu. Nerden bilsinler ki? Siz biliyo musunuz? Bilmiyoruz. Nerden
bilelim ki? Gökyüzünde kuşlar vardır bilir misiniz? Ebabil kuşları vardır. Minnacık
taşlarla bi orduyu yok etmişlerdir. Göç
eden kuşlar da vardır. Havalar soğuduğundan sıcak diyarlara giderler. Neden gittiklerini
bilmezler sadece içlerinden bi ses onlara öyle yapmasını söyler. Bi de taklacı
kuşlar vardır ama oraya girmeyelim. Kuşlaaar sizin gibi hür olmak vardıııı. Göç
eden kuşlar gibi olmak isterdim. Hiçbir şeye bağlı kalmadan ordan oraya uçmak. Onlar
gibi yolumda ilerlemek isterdim. sonuçta onları yolundan alı koyan tek şey
ölüm. Ölürlerse de yollarında ölüyolar. Yanlarında
onlarla aynı yolda yürüyen/uçan kuşlar da var. Bilimin dediğine göre kuşların
içinde pusula gibi bişey varmış. Yönlerini kaybetmiyolarmış. Keşke insanlarda
da olsa. Doğru yoldan ayrılmazlardı. Işık kırılmadığı yada yansımadığı zaman
doğru bildiği yolda gider, ayrılmaz. Peki ışığın bi kalbi mi var da kırılıyor? Bilmem.
Belki vardır. Bilemeyiz. Güneş aslında bi yıldızmış. Diğerlerinden daha büyük
bir yıldız. O kadar büyük ki onun çevresinde dönüyoruz. Onunda daha büyüğü var.
O da ondan büyük olanın etrafında dönüyo. Peki başı dönmüyor mu? Bilmem. Dönse bile
dahi işini kusursuz hallediyor. Yaratan ne güzel yaratmış. Her yeni gün onunla
başlıyor. Onsuz bir gün düşünemiyoruz. Değil mi? yoksa düşünebiliyor muyuz? Ne mutlu
bize düşünebiliyoruz! O koskoca pasparlak güneş bile akşam olunca batıyor. Peki
sonra ne oluyor? Karanlığa mı gömülüyoruz? Hayır. Ay doğuyor. Dolunay, yarım
ay, hilal (bunda niye ay yok?). evreleri var. Her gün farklı bi yüzüyle
karşılıyor bizi. Gecemize güneş oluyor ama gündüz ki gibi bakınca gözümüzü
acıtmıyor. Sanki daha şefkatli gibi. Şefkatli olmasının sebebi zamanında çok
yara almış olması. Anlamadınız değil mi? anlamazsınız tabi. Ayın üstünde çok
kraker (biraz açımda) pardon krater var. Krater nasıl olur? Gök taşları
zamanında çok çarpmış aya. Zarar vermişler kırmışlar onu. Arkalarında çok yara bırakmışlar.
Bu yüzden ay bize şefkatli davranıyor. Yine mi anlamadınız? İlla bilimsel mi
konuşalım? Ayın yüzü pürüzlü olduğu için güneşten gelen ışınların hepsi
yansımıyor. Pürüzlü olmasaydı gelen ışınlar direkt olarak yansıyacak ve
güneşten bir farkı olmayacaktı. Oldu mu? Bütün sihri gitti olayın. Bilmemek daha
heyecan verici. Cahillik daha keyifli. İnanın bana. Öğrendikçe mutsuzlaşıyosun.
Veya inanmayın. Siz bilirsiniz. Bilirsiniz değil mi? mutluluk zor. Mutlu olmak
zor. Hele hele bu dünyada. Ben öbür
dünyaya gitmek istiyorum arkadaş! Ama önce mutsuz olmak gerek galiba.
dertlenmek gerek. Nolacak bu dünyanın hali demek gerek. Gayret göstermek gerek.
Yoksa öbür dünyamız bu dünyadan daha kötü olabilir. Olmaz inşallah. Mutlu olmak
için mutsuzluğu göze alanlardanız. Mutlu olmak istiyoruz. En azından ben öyle
istiyorum. Gökyüzüne bakarak az da olsa
mutlu olabiliyorum. Hiç bir şey yapmadan saatlerce bulutları seyrederek mutlu
olabiliyorum. Gökyüzü de mutlu mudur acaba? İçinde kelebekler uçmuyor ama kuşlar
uçuşuyor. Gökyüzü olmak istiyorum. Masmavi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder