18 Eylül 2015 Cuma

gökyüzü

Hiçbir şey yapasım yok. Sadece oturup saatlerce gökyüzünü izlemek istiyorum. Mavi gökyüzünü. Bulutlara bakmak istiyorum. Pambık gibi bulutlar. Acaba bulutlar bütün dertlerinden kurtulup tüy gibi hafifledikleri için mi gökyüzündeler? Yoksa bilimin uydurduğu şeyler yüzünden mi? bilmem. Ben ne bilirim ki? Ben de mi bulutlar gibi olmak istiyorum acaba? Onlar gibi dertlerimden kurtulsam, gökyüzünde süzülsem. Ne güzel olur. İçim dolduğunda bağırıp çağırırım, insanlar buna gök gürültüsü derler ama bilemezler benim çığlıklarım olduğunu. Nerden bilsinler ki? Siz biliyo musunuz? Bilmiyoruz. Nerden bilelim ki? Gökyüzünde kuşlar vardır bilir misiniz? Ebabil kuşları vardır. Minnacık taşlarla bi orduyu yok etmişlerdir.  Göç eden kuşlar da vardır. Havalar soğuduğundan sıcak diyarlara giderler. Neden gittiklerini bilmezler sadece içlerinden bi ses onlara öyle yapmasını söyler. Bi de taklacı kuşlar vardır ama oraya girmeyelim. Kuşlaaar sizin gibi hür olmak vardıııı. Göç eden kuşlar gibi olmak isterdim. Hiçbir şeye bağlı kalmadan ordan oraya uçmak. Onlar gibi yolumda ilerlemek isterdim. sonuçta onları yolundan alı koyan tek şey ölüm. Ölürlerse de yollarında ölüyolar.  Yanlarında onlarla aynı yolda yürüyen/uçan kuşlar da var. Bilimin dediğine göre kuşların içinde pusula gibi bişey varmış. Yönlerini kaybetmiyolarmış. Keşke insanlarda da olsa. Doğru yoldan ayrılmazlardı. Işık kırılmadığı yada yansımadığı zaman doğru bildiği yolda gider, ayrılmaz. Peki ışığın bi kalbi mi var da kırılıyor? Bilmem. Belki vardır. Bilemeyiz. Güneş aslında bi yıldızmış. Diğerlerinden daha büyük bir yıldız. O kadar büyük ki onun çevresinde dönüyoruz. Onunda daha büyüğü var. O da ondan büyük olanın etrafında dönüyo. Peki başı dönmüyor mu? Bilmem. Dönse bile dahi işini kusursuz hallediyor. Yaratan ne güzel yaratmış. Her yeni gün onunla başlıyor. Onsuz bir gün düşünemiyoruz. Değil mi? yoksa düşünebiliyor muyuz? Ne mutlu bize düşünebiliyoruz! O koskoca pasparlak güneş bile akşam olunca batıyor. Peki sonra ne oluyor? Karanlığa mı gömülüyoruz? Hayır. Ay doğuyor. Dolunay, yarım ay, hilal (bunda niye ay yok?). evreleri var. Her gün farklı bi yüzüyle karşılıyor bizi. Gecemize güneş oluyor ama gündüz ki gibi bakınca gözümüzü acıtmıyor. Sanki daha şefkatli gibi. Şefkatli olmasının sebebi zamanında çok yara almış olması. Anlamadınız değil mi? anlamazsınız tabi. Ayın üstünde çok kraker (biraz açımda) pardon krater var. Krater nasıl olur? Gök taşları zamanında çok çarpmış aya. Zarar vermişler kırmışlar onu. Arkalarında çok yara bırakmışlar. Bu yüzden ay bize şefkatli davranıyor. Yine mi anlamadınız? İlla bilimsel mi konuşalım? Ayın yüzü pürüzlü olduğu için güneşten gelen ışınların hepsi yansımıyor. Pürüzlü olmasaydı gelen ışınlar direkt olarak yansıyacak ve güneşten bir farkı olmayacaktı. Oldu mu? Bütün sihri gitti olayın. Bilmemek daha heyecan verici. Cahillik daha keyifli. İnanın bana. Öğrendikçe mutsuzlaşıyosun. Veya inanmayın. Siz bilirsiniz. Bilirsiniz değil mi? mutluluk zor. Mutlu olmak zor.  Hele hele bu dünyada. Ben öbür dünyaya gitmek istiyorum arkadaş! Ama önce mutsuz olmak gerek galiba. dertlenmek gerek. Nolacak bu dünyanın hali demek gerek. Gayret göstermek gerek. Yoksa öbür dünyamız bu dünyadan daha kötü olabilir. Olmaz inşallah. Mutlu olmak için mutsuzluğu göze alanlardanız. Mutlu olmak istiyoruz. En azından ben öyle istiyorum.  Gökyüzüne bakarak az da olsa mutlu olabiliyorum. Hiç bir şey yapmadan saatlerce bulutları seyrederek mutlu olabiliyorum. Gökyüzü de mutlu mudur acaba? İçinde kelebekler uçmuyor ama kuşlar uçuşuyor. Gökyüzü olmak istiyorum. Masmavi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder